• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

GENÇ KALIN (Benim Gibi)





Yaşlılık, doğru dürüst bir rejim yapıldığında hissedilmeyen bir hastalıktır. Bedenin bozulması, insanın ke
ndi 
seçimi olan yaşam biçiminin sorumluluğunu almak istememesinin doğal sonucudur. Altmışının üzerinde gençler var; önemli olan yaşamı anlayabilmek…

Necip Mahfuz, Dilenci



Bir insanın hayatının önemi ondan çıkarılabilecek yararların ve zararların toplamdaki dengesine bağlıdır;
hayattayken ne yaptıklarıyla ilgilidir.
O yüzden de hayatın değeri uzun yaşamakta de
ğil, iyi yaşamakta aranmalıdır.
Bir ideale ulaşmak için mücadele eden, gelişmeye öncelik veren ve ilerleyen yıl
ları göğüslemeye hazır kaliteli bir hayat 
uzun ömürle kısa ömür arasındaki ayrımı ortadan kaldıracaktır.
Gerçekte yaşamayan, günlerini yaşam enerjisini yitirmiş bir mumya, bir ölü gibi geçirenler için zamanın kısası uzunu olmayacaktır. 
Çünkü insanlar
yaşadıkça değil yaşamadıkça yaşlanırlar.
Eğer hayatı şu anda bir anlam ifade etmiyorsa, daha çok yaşanacak zamanının olması neyi değiştirir ki!

Uzun yaşanan ama kıymeti bilinmeyen bir hayata hayatların en kalitelisi gözüyle bakamayız.
Yine de birçok insan için en büyük sorun yaşlılıktır;
uzun yaşamanın yollarını zorlarken servet harcarlar,
yaşlanmaya karşı savaşır, tadına bir türlü varamadıkları hayatın uzatma devresini bilinçsizce geciktir
meye çalışırlar.

Son dönemlerin modası; görsel olarak da olsa gençliği uzatmak adına botoks yaptırmak,
büyük dozlarda vitamin alarak “sağlıklı beslenin” diye pazarlanan diyetleri sıkıca takip etmek değil midir? Dış güzelliklerine çok fazla zaman ve para ayırıp, bedensel açlık
larını yapay vitaminlerle giderenler ruhsal gıdalarını ihmal ettiklerinin farkında bile değiller.

İçsel boyutun önemini unutup şaşılacak bir şekilde heykel gibi bir bedene sahip olacaklarınıve yaşlanmayacaklarını zannediyorlar.
  Dış görünüşümüz içimizin yani ruhsal yapımızın dışa yansımasından başka bir şey değildir;
ruhumuzu besleyen şey bedenimizi de besleyecektir. Bu konuda başarılı olmanın önkoşulu ise kişinin kendini genç hissetmesi,
kalben genç olduğunu düşünmesi ve yaşadığı anın tadını çıkarma konusunda limitleri zorlamasıdır;
içindeki çocuğu yaşatmak uğruna deli doluluğu, tuhaflığı, şakacılığı yaşamının yeni öncelikleri haline getirmesidir.
Sahiden gençlik süresi uzatılabilir mi, kaçınılmaz yaşlılığı askıya almak olası mı? 
Büyüdükçe biraz daha gençleşebilir miyiz?
Altmışlı ve yetmişli yaşlarımızı sonun başlangıcı olarak değil de yeni bir başlangıcın heyecanıyla yaşayabilir miyiz?

Okuduğunuz satırlarda paylaşmak istedi
klerimi düşününce hastalıkları tedavi edecek şeyler önerdiğim ve doktorluğa soyunduğum anlaşılmasın; ben bedeni gençleştiren yiyecekler konusunda bir uzman değilim. 

Ama kendini yönetmenin, bir amaç için yaşamanın üretken olmamıza yardım ettiğini ve zihnimizi zinde tuttuğunu kendi hayatıma bakarak gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum. 

Günümüzde otuz, otuz beş yaşında birçok insan kendisini yaşlı biri gibi görürken, ben yaşamımın öğleden sonrasını ciddi bir şekilde uzatmayı başaran bir eğitimci olarak kaleme alıyorum bu satırları. Benim gibi siz de zihninizi genç tutun, yaşama olan ilginizi ve ilginç (sıra dışı, özgün) yapınızı kaybetmeyin sizin de bedeniniz genç kalsın.

Eğer içinizde koşan o çılgın çocuğu sahiplenir, kendinizi genç görebilirseniz diğer insanlar da sizi öyle görecektir.
Böyle yapmaz da, o güzel, temiz, saf 
çocukla birlikte yaşamak varken, onu anasından doğduğuna pişman eder,

olgunlaşmak adına onu öldürüp içinizi karartırsanız tabii ki kendinizi yaşlı hissedersiniz.
Bundan sonra beslenmenize çok dikkat etseniz de, bedeninizi kıyafet değiştiriyormuş gibi botoksla donatsanız da fiziksel yaşlanmadan kaçamazsınız.

BUGÜNÜ YARIN İÇİN FEDA ETMEYELİM...

Vücudunuzu bir senfoni orkestrasına benzetebilirsiniz; siz o orkestranın şefisiniz!
Yani bedeninizin eczanesinde eczacı sizsiniz; teşhis koyan ve reçete yazan doktor da, ilacı içmesi gereken hasta da sizsiniz.
Bu görüşü benimserseniz eğer yeni bakış açınızdan oluşan ruhsal durumunuz bir kimyasal süreç yaratacak, bedeniniz de ona uygun hale gelmek için yeni kimyasallar üretecektir. Günden güne fiziksel ve zihinsel sağlığınız gelişecek, yaşamanın tadını çıkartmakla fazlasıyla meşgul olduğunuzdan gençliğinizi uzattığınızın farkına bile varamayacaksınız.
Eğer yapay şeylerle zamanınızı geçirmeye yoğunlaşırsanız; acı ve üzüntü kaynakları kaçınılmaz olarak gelişecek ve hiç istemeseniz de yaşlılık kapınızı çalacaktır. Çünkü uzmanların görüşüne göre fiziksel olumsuzluk ancak ruhsal durum iyi olmadığında öne çıkmaktadır.

Olgunluk ve yaşlılık döneminde insanın gençliğine nazaran daha güvenilir bir ruhsal disipline ihtiyacı vardır. Kişi kendini heyecanlandırmayı ve neşelendirmeyi öğrenir, yeteneklerini yaratıcı bir şekilde kullanırsa, bu disiplin ona iyi gelecek, altmış ya da yetmiş yaş hiç fark etmez, otuz yaşında olmaktan daha keyifli ve umut verici olacaktır. Erken yıpranma ve çabuk ihtiyarlama; yaratıcı bir şekilde yaşamayı başaramamış olmanın bir kanıtı olarak görülmekte, kişinin kendini bırakmasından beslenmektedir. Kimileri için emeklilik, hayatlarının en eğlenceli evresiyken bazıları için bomboş bir varoluş durumu olmasının nedeni budur! 

Yaratıcı özelliğini gündemden düşürmeyen insanların yıllara inat çökmediği, akıl ve ruhsal yeteneklerinin beden gücünün azalmasına rağmen devamlı geliştiği görülmüş bir şeydir. 
Hadi gelin; gençlik ve coşkuyla geçen bir kaç yıl sonra yüzüstü düşmek istemiyorsanız benimle iletişime geçin...
0 312 239 34 54
saffetdagdeviren@gmail.com